2009/02/01

İmtiyazlı Gezegen ve Tasarımcı Hezeyanlar - 1

Akıllı tasarım, yaratılışçılık ve evrimle ilgili tartışmalarla ilgilendiyseniz çok büyük olasılıkla Mustafa Ajlan Abudak'ı tanıyorsunuzdur. Kendisinin akıllı tasarımla ilgili bir blogu var [Akıllı Tasarım]. Geçenlerde bu blogda İmtiyazlı Gezegen Modern Dogmaya Karşı başlıklı bir yazı yayımladı. Abudak'ın birçok yazısı gibi bu da birçok olgusal yanlış, çarpıtma, mantıksal hata ve daha da kötüsü ezilmiş edebiyatı (bkz. darwinist-materyalist canavarlar tarafından ezilen gururlu akıllı tasarımcılar) ile dolu. Bu yazımda bunlara değineceğim.
Abudak'ın yazısı şöyle başlıyor:
Geçtiğimiz yıl militarist materyalistleri son derece rahatsız eden bir çalışmanın sahibi bilim adamı G.Gonzalez IOWA State Üniversitesindeki işinden kovuldu. Suçu “İmtiyazlı Gezegen Dünya” (The Privileged Planet: How Our Place in the Cosmos is Designed for Discovery) adlı kitap ve belgesel ile evrenin ve içersindeki hayatın tasarlanmış olduğu iddiasına bilimsel bir perspektif getirmesi idi.
Yukarda bahsetmiş olduğum ezilmiş edebiyatını farketmişsiniz heralde. Zavallı G. Gonzalez, "militarist materyalistleri" çok kızdırdığı için görevinden "kovulmuş". Bu olayları takip etmemiş birinin buna inanması oldukça muhtemel ama ABD'deki akıllı tasarım çılgınlığını takip eden ve neler olup bittiğini bilen biri buna sadece güler. Ortada kovulma veya üniversiteden atılma gibi bir durum yok. Guillermo Gonzalez, Iowa State Üniversitesinde assistant professor olarak çalışıyordu. Assistant professor, ABD'deki üniversitelerdeki giriş seviyesidir. Doktorasını tamamlamış akademisyenler doktora sonrası araştırmalarını ve çalışmalarını tamamladıktan sonra üniversitelerde assistant professor olarak ders vermeye başlarlar. Dr. Guillermo Gonzalez de Iowa State Üniversitesinde assistant professor olarak çalışıyordu. Yani Türkiye'deki doktorasını tamamlamış ve yardımcı doçent olarak atanmış birinin üniversitede Yrd. Doç. ünvanı ile çalışmaya başlaması ve ders vermeye başlamasıyla aynı şey diyebiliriz. Türkiye'deki Yardımcı (Balbazar'ın uyarısıyla düzeltilmiştir) doçentliğin ABD'deki karşılığı ise associate professor. Associate professor olabilemek için tenure alınması gerekiyor. Bunun da her üniversite için farklı kriterleri var. Geçen yıl G. Gonzalez'in tenure başvurusu reddedildi. Akıllı Tasarımcıların çıkardığı yaygara üzerine üniversiteden yapılan açıklamada, Gonzalez'in gerekli kriterleri sağlamadığı için başvurusunun reddedildiği belirtiliyordu. Peki bu çok garip birşey mi? Yani normalde her assistant professor tenure alarak associate professor olur mu? Yine aynı açıklamada belirtildiği üzere Iowa State Üniversitesinin Fizik ve Astronomi departmanında son 10 yılda, 12 tenure adayından 4 tanesi reddedilmiş. Yani Gonzalez ne ilk ne de son. Olay aslında, akıllı tasarım sevdalılarının ezilmiş edebiyatı yapmasından başka birşey değil.
Kitabı okumadım ama belgeselde (belgeselin tamamını buradan izleyebilirsiniz) evrenin veya canlılığın tasarlanmış olduğuyla ilgili birşey yok. Abudak ya hayal görüyor ya da okuyucuları olmayan şeylere inandırmaya çalışıyor. Zaten Gonzalez canlılığın tasarlanmış olduğunu iddia edebilecek yetkinliğe veya uzmanlığa sahip biri değil, kaldı ki belgeselde de bununla ilgili birşey yok. Ayrıca okuduğum makalelerinde de bu tip argümanlar yok. Belgesel ve makalelerindeki temel argüman Güneş'in, Samanyolu Galaksisi içinde bulunduğu yerin, Dünya'nın Güneş Sistemi içindeki yerinin ve gezegen olarak fiziksel özelliklerinin oksijenli solumun yapan çok hücreli kompleks canlıların veya daha da özel olarak hayvanların yaşamasına olanak sağlamasının bir tasarıma işaret ettiği. Ayrıca Dünya'nın ve Ay'ın yapı ve konumlarının bilimsel gözlem, araştırma ve keşif yapmaya olanak sağlıyor olmasını da tasarımın bir göstergesi olarak sunuyor. Belgesel de özellikle bunların tesadüfen olmasının olasılıksal olarak çok düşük olduğu belirtiliyor. Kabaca da olsa belgeseldeki temel argümanlar bunlardı. Belgeselde ne olup ne olmadığına yazının ilerleyen bölümlerinde değineceğim. Onun için şimdilik burada kesip Abudak'ın söylediklerini incelemeye devam edelim.
Kitabın iki yazarından biri, (yazıldığı tarih itibariyle) Iowa State Üniversitesi‘nden astronomi profesörü Guillermo Gonzalez, diğeri ise felsefe ve teoloji alanlarında doktorası bulunan Jay W. Richards.
Hiç önemli değil ama yukarda uzun uzun anlattığım gibi G. Gonzalez profesör değil. Türkiye'de henüz Yrd. Doç. olmamış biri ile aynı akademik kademede bulunuyor. ABD'deki üniversitelerde bu kişilerin assistant professor olarak adlandırılıyor olması Gonzalez'i astronomi profesörü yapmaz. Aslında bu çok önemli değil --asıl önemli olan kişinin iddia ettikleri ve bu iddiaları destekleyen verilerdir-- ama konuyu bilmeyenler "koskoca profesörü akıllı tasarımı destekliyor diye üniversiteden atıyorlar" gibi yanlış bir düşünceye kapılabilir. Bu yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için bunu belirtme gereği duydum. Mesela akıllı tasarımın en önemli 2-3 adamından biri olan Michael Behe'nin karşısına --10 yılı aşkın süredir AT'yi desteklemesine rağmen-- akademik anlamda herhangi bir zorluk çıkmadı.
Belgeselle aynı adı taşıyan kitabın iki yazarından bir diğeri ise felsefe ve teoloji doktorası olan Jay Richards. Bu işte bir gariplik yok mu sizce? Yani tamamen bilimsel verilere dayanarak bir kitap yazıyorsunuz ama yanınıza bir teolog alıyorsunuz. Neden? Çünkü bilimsel verileri teolojik temelde yorumlamayı tercih ediyorsunuz. Elde ettiğiniz sonuçların teolojik açıklamaları olduğunu düşünüyorsunuz. Hem de çok kötü ve zayıf bilimsel ve mantıksal gerekçelerle. Bunlara yazının ilerki bölümlerinde değineceğim.
Bu arada Abudak'ın yazısına daha sonradan eklediği birşeye daha değinmek istiyorum. Abudak, Gonzalez'in akademik kaydını göstermek için şöyle diyor:
2001 (o meşhur üniversiteye giriş tarihi) - 2007 arası 68 onaylanmış peer-reviewed makale (Bu Iowa State Uni. istediği tenure gerekliliğini yüzde 350 oranında alaşağı etmiş demektir) ve diğer astro fizik yayınlarında çalışmaları 144 kere alıntı olarak kullanılmıştır.
Burada belirtilen 68 peer-reviewed makale tamamen uydurma. Bununla ilgili kendisi uyardım. İlgili kaynakları gösterdim ama kendisi yanlışta ısrar etmeyi tercih etti. Bu da kendisinin dürüstlükten uzak olduğunu gösterir benim için. Yani ortada bariz bir yanlış varsa, bunu kabullenip hatanızı düzeltmeniz gerekir. Doğruluğu ve dürüstlüğü önemseyen birisinin böyle yapması gerekir diye düşünüyorum.
Gonzalez'in tüm çalışmalarının bir listesi Discovery Institute (yani Akıllı Tasarım hareketinin resmi merkezi) tarafından yayımlandı. Bu listeye baktığınızda Gonzalez'in, 2001-2007 arasında değil hayatı boyunca 68 adet peer-reviewed makalesinin yayımlandığını görürsünüz. 2001-2007 arasında ise bu sayı 20 civarında gözüküyor (daha ayrıntılı bilgi için buraya bakabilirsiniz). Bu hatasını Abudak'a birkaç kere göstermeme rağmen yanlışta ısrar etti ve bunu bir de yazısına ekledi. Aslında hiç önemli bir konu değil, makale sayısının lafının bile edilmemesi lazım ama bunlar insanları etkilemek için kullanıldığı için ben de yanlışları gösterme ve cevap verme gereği duydum.
Abudak, tasarımın varlığının bilimsel olarak ortaya koyulduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
[...] Kitap Dünya’nın, evrende gerçektende Kopernik öncesinde de inanıldığı gibi evrenin merkezi olmasada, evrendeki ve Samayolundaki yerinin gerçekten “özel tasarlanmış” olduğunu bilimsel olarak ortaya koyuyor.
Belgeselde ve Gonzalez'in makalelerinde Samanyolu'nun evrendeki özel yerinden falan bahsedilmiyor. Kitapta da böyle bir argüman olduğunu sanmıyorum çünkü internette kitapla ilgili okuduğum yazıların hiçbirinde böyle birşeyden bahsedilmiyor. Evrenin insan aklına sığmayacak devasa büyüklüğü gözönüne alındığında bir galaksinin nerede olduğunun yaşamın veya kompleks yaşamın oluşmasıyla bir ilgisi olmadığı anlaşılabilir. Belgeselde, Güneş'in Samanyolu galaksisindeki ve Dünya'nın Güneş Sistemi içindeki yerlerinin kompleks yaşamın ortaya çıkabilmesini sağladığını söylüyorlar. Kompleks yaşamla kastedilenin de özellikle oksijenli solunum yapabilen çok hücreli hayvanlar olduğu belirtiliyor. Çünkü asıl iddia edilen şey Dünya'nın, üstünde yaşan canlılara evreni gözlemleyebilmesine, araştırma ve keşif yapabilme olanağı sağlamasının bir tasarıma işaret ettiğidir. Yani Gonzalez aslında, evreni gözlemleyebilecek, araştırabilecek ve keşifler yapabilecek düzeyde zekaya sahip canlıların (yani insanların), bu gözlem ve araştırmalara olanak tanıyan bir gezegende (yani Dünya'da) bulunuyor olmasının tasarımın bir işareti olduğunu iddia ediyor. Evrende veya Samanyolu'nun başka bir yerinde yaşamın (zeki canlıların değil genel anlamda canlılığın) oluşmasıyla ilgili bir iddiada bulunmuyor. Sadece insan gibi zeki bir canlının bu zekasını kullanarak evreni gözlemleme ve araştırma olanığı olan bir gezegende yaşıyor olmasının çok düşük bir olasığı olduğunu ve bu nedenle bunun bir tasarıma işaret ettiğini söylüyor. Basit canlı yapılarının çok farklı ve zorlu koşullarda ortaya çıkmasının mümkün olduğunu kabul ediyor. Bunun için Dünya benzeri bir ortama gerek olmadığını kabul ediyor.
Gonzalez'i asıl etkileyen olay Hindistan'da 1999 yılında gözlemlediği Güneş tutulması. Eski çağlarda Güneş tutulmasından korkarak üstün bir gücün bunda parmağı olduğunu sanan ilkel insanların durumuyla bir anlamda benzerlik var gibi gözüküyor. Elbette Gonzalez, olaya onlar gibi safca ve bilgisizce yaklaşmıyor ama yine de üstün bir güce inanmaya sevk eden temel etmen aynı olduğu için bu benzerliği belirtme gereği duydum. Bakalım Abudak bu olayı nasıl anlatıyor:
[...] Bu şekilde bir spekturumun oluşup gözlemlenebilmesi için gerekli koşullar, son derece kesin ve ince ayarlanmış olmalıydı yoksa gözlemlenmesi imkansızdır. Eğer ayımız biraz daha büyük olsaydı, ay güneşten gelen ışığı tamamen bloke edecekti ve bu gözlemi yapmamız imkansız olacaktı. Eğer ayımız biraz daha küçük olsaydı gelen ışınım son derece kuvvetli olacak ve biz güneşin kronosferinden gelen gerçek spekturumunu gözlemleyemeyecektik. Budurum şuna işaret etmektedir ki, bu gözlemin oluşabilmesi için Ay ve Güneşin birlikte mükemmel bir eşleşme ile bu tutulmayı gerçekleştirebilmesi gereklidir. Gonzalez bununla yetinmeyerek Güneş sistemindeki 65 uydu ve gezegen içinde güneş tutulmasının bu denli mükemmel değerleri verebilecek şekilde oluşma olasılığını hesaplamıştır. Sonuç tatmin edilebileceği gibidir; bu koşullar sadece Dünyaya özgüdür.
Sizi bilmiyorum ama bu bana komik geliyor. Burada sunulan argümana dikkat edin. Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığı ve büyüklüğü sayesinde Güneş'in koronasını gözlemleyebiliyor ve bu gözlemle yeni bilgiler ediniyoruz. Bu gözlemin yapılabilmesi de bize tasarımın bir delili olarak sunuluyor. Bu argümanı nitelemek için "komik"den başka birşey bulamıyorum. Bu argümanı savunanlara şunu sormak gerekir. Peki uygun koşullar olmadığı için yapamadığımız gözlemlere ve edinemediğimiz bilgilere ne demek gerekir? Yani bazı şeyler uygun diye gözlemeyemediğimiz ve bilemediğimiz birçok şey olabilir. Sadece gözlemenebilen bazı şeylere bakarak "Vay be şuna bak, eğer şu olay olmasaydı bunu bilemezdik. Bu işte bir hikmet var." demek size akıllıca geliyor mu? Kaldı ki burada sunulan argüman doğru bile değil. Yani tam Güneş tutulması sırasında Ay ile Güneş'in aynı büyüklükte gözükmesi koronanın gözlemlenebilmesi için mutlaka gerekli değil. Eğer Ay daha büyük olsaydı veya aynı büyüklükte olup Dünya'ya daha yakın olsaydı yani Ay, Güneş'ten daha büyük gözüküyor olsaydı da korona gözlemlenebilirdi hem de bilimsel gözlem ve araştırma açısından daha iyi bilgi verecekti. Aşağıdaki resimde (resimler www.epicidiot.com sitesinden alınmıştır) böyle bir durumda Güneş tutulmasının nasıl gözükeceğini bulabilirsiniz.
(1) Görünen boyutlar eşit
(2) Ay'ın görünen boyutu daha büyük
Görüldüğü gibi eğer Ay şimdikinden daha büyük olsaydı, yine korona gözlemlenebilecekti hem de daha uzun bir süre boyunca ve daha etkin bir şekilde. Daha etkin olacaktı çünkü şimdiki duruma göre korona dışından gelen ışık daha fazla bloke edilecek ve korona ışığı daha iyi ve daha uzun süreli gözlemlenebilecekti. Ayrıca koronagraf denilen cihaz ile tam Güneş tutulmasındakine benzer durumlar yapay olarak gerçekleştirilip korona incelemeleri yapılabiliyor.
Görüldüğü gibi burada sunulan argüman hem doğru değil hem de doğru olsaydı bile tasarımı işaret etmekten çok uzak olurdu.
Bu güneş tutulması olgusu, aynı zamanda şu kutlu tesadüfe bakın ki yaşamın ortaya çıkabilmesi için gerekli olan şemayıda içermektedir; yani evrenin herhangi bir yerinde bize benzeyen bir hayatın oluşması, büyük bir uydusu olan gezegen ve belirlenmiş bir mesafedeki yıldızı gerektirir. Bir güneş tutulması için gerekli koşulların tümü aynı zamanda yaşamın varlığı içinde gerekli olmaktadır. Buna ek olarak bu olguları keşfetmek için, akıllı hayatında bu koşulların sağlandığı bir yerde ortaya çıkması bizlere şu sonuça iletmektedir; güneş sisteminde gözlemlenebilen en iyi güneş tutulmaları, bunu gözlemleyebilecek en iyi gözlemcilerin olduğu yerde ve en mükemmel haliyle, bilimsel keşfi ortaya çıkaracak şekilde oluşmaktadır.
Bunları görünce gülsem mi ağlasam mı karar veremedim. Abudak garip bir halüsinasyon içinde yaşıyor anlaşılan. Baksanıza bizimki gibi bir yaşamın oluşması için büyük bir uydu ve belirlenmiş mesafede bir yıldız gerekirmiş. Yani Ay daha küçük olsa Dünya'da kompleks yaşam ortaya çıkamayacak sanıyor Abudak. Bir gezegende yaşamın veya kompleks akıllı canlıların ortaya çıkabilmesi için Ay olmazsa olmaz değildir. Yani uydusu olmayan bir gezegende eğer uygun koşullar varsa canlılık ortaya çıkabilir. Bir uydunun bu konuyla hiçbir ilgisi yoktur. Abudak'ın olaylar arasında kurduğu garip bağlantılara ve vardığı absürd sonuçlara bakın. Güneş tutulması için gerekli koşulların aynı zamanda yaşamın oluşması içinde gerekli koşullar olduğu gibi akıl, mantık ve bilimsel verilerle bağdaşmayan hayali bir iddiada bulunuyor. Güneş tutulması ile yaşamın oluşmasının koşullarını hangi akla, mantığa dayanarak birbirine bağlıyor anlamak mümkün değil. Yanlış anlaşılma olmasın, bu bağlantıyı kuran Gonzalez değil. Abudak'ın en sevdiği şeylerden biri bilim adamlarının çalışmalarını kendi kafasına göre yorumlayarak onların söylemedikleri sanki onların düşünceleriymiş veya söyledikleri şeylerden direk olarak çıkarılabilen, çok bariz şekilde gözüken şeylermiş gibi aktarmaktır. Bunu yaptığını daha önce defalarca gördüm: Richard Dawkins ve Robert Shapiro bunlardan yalnızca ikisi.
Olasılık hesabının anlamsızlığı
Güneş sistemi içinde Güneş tutulmalarının en iyi gözlemlenebileceği yerin Dünya olması ve aynı zamanda kompleks yaşamın oluşmasını sağlayacak koşulların da sadece Dünya'da olması bir tesadüf müdür diye soruyor Gonzalez. Bunun cevabı o kadar basit ki bazılarının bunu göremiyor olması beni çok şaşırtıyor. Bazı durumlarda olasılık hesaplarının ne kadar anlamsız olduğunu ve bunların ne kadar yanlış sonuçlara varılmasına neden olabileceğini çok basit bir örnekle açıklayacağım.
Elimizde bir deste yani 52 tane iskambil kartı var. Bunları 4 kişiye rastgele eşit sayıda dağıtıyoruz. Herkeste 13 tane kart var. Saftirik Necmi (SN), herkesin elinde hangi kartlar olduğunu bir yer not alıyor ve yanında oturan ünlü matematik profesörü Cebir Sivrizekâ (CS) ile konuşmaya başlıyor.
SN: Sayın Sivrizekâ, size olasılık konusunda bir soru sorabilir miyim?
CS: Tabiki sorabilirsiniz.
SN: Elimizde 52 tane oyun kartı var. Bunları dağıtsak şu listedeki gibi ve aynı sırayla dağılması olasılığı nedir?
CS: Çok basit bir soru. Bir deste kağıt 52! yani 52x51x50x....x3x2x1 farklı şekilde dağıtılabilir. Yani bu şekilde dağıtılması olasılığı 1/52! olur. Hemen bilgisayarımda bunun değeri hesaplıyorum... Tamam buldum.
52!=80658175170943878571660636856403766975289505440883277824000000000000
Bu da yaklaşık olarak 8.066 × 1067 eder. Yani kartların bu şekilde dağıtılması olasılığı kabaca 10-68 olur.
SN: O zaman 5 dakika önce burada bir mucizeye tanıklık ettik.
CS: Neden? Ne oldu ki?
SN: 5 dakika önce kartları dağıttığımda size gösterdiğim dağılım ortaya çıktı. Bunun olasılığının 10-68 olduğunu söylemiştiniz. Bu bir mucize değil de nedir? Bu bir tesadüf olabilir mi?
CS: Saftirik bey kardeşim. Daha önce isminizin sizi çok iyi nitelediğini söyleyen olmuş muydu?
SN: Hayır. Neden öyle dediniz? Ne oldu ki?
CS: Bir kere olan bir olaya bakıp, o olayın olması olasığının düşüklüğüne istinaden gerçekleşen olayın bir mucize olduğu sonucuna varmak saflıktır da ondan. Mesela aynı dağılım bundan sonra bir kere daha olursa bu gerçekten de neredeyse bir mucize olur. Veya ben size bir dağılım versem ve siz deneyerek o dağılımı elde ederseniz bu da neredeyse bir mucize olarak değerlendirilebilir. Ama geçmişte olmuş bir olaya bakıp onun olasılığının küçüklüğüne istinaden olayın mucize olduğunu söyleyemezsiniz.
Buradaki olay ile Abudak'ın belirtmiş olduğu zeki canlılar Dünya'da bulunması ile Güneş-Ay arası mükemmel eşleşme --kaldı ki yukarda açıkladığım gibi bu eşleşme aslında mükemmel değil, eğer Ay biraz daha büyük olsaydı veya aynı büyüklükte olup Dünya'ya biraz daha yakın olsaydı Güneş tutulmalarındaki korona incelemelerinde daha iyi sonuç alınırdı-- hiçbir şey ifade etmez. Eğer evrende başka bir yerde zeki varlıkların oluştuğu bir gezegen bulunursa ve o gezegenin uydusu ile yıldızı Güneş-Ay eşleşmesi gibi olursa işte o zaman işin içinde başka birşey olduğunu ciddi ciddi düşünebiliriz. Tabi aynı zamanda evrendeki başka hiçbir yerde aynı eşleşmenin olmayıp sadece zeki canlıların bulunduğu gezegenler için bu durumun geçerli olması gerekir. İşte o zaman sunulan argüman çok kuvvetli olurdu. Ama elimizde sadece Dünya var ve tek bir noktadan yola çıkılarak istatistiksel değerlendirme yapılamaz. Hiçbir zaman tek bir örnek ile istatistiki bir sonuca varılamaz. Gonzalez sadece Güneş sistemindeki gezegenleri ve uyduları inceliyor ve eşleşmenin sadece Dünya için geçerli olduğunu söylüyor. Ama unutmamak gerekir ki sadece Samanyolu galaksisinde --evrende 100 milyardan fazla galaksi olduğunu da unutmayalım-- bile yaklaşık 300 milyar yıldız var. Bunlardan sadece bir tanesine bakılarak bir değerlendirme yapmak hiçbir anlam taşımaz. Bu sadece bilinmeyenler üzerine kurulu bir iddiadır. Bu argümanın doğru olması için; (1) güneş-uydu eşleşmesi olan her gezegende bu durumu gözlemleyebilecek zekaya sahip canlılar olması ve (2) güneş-uydu eşleşmesi olmayan gezegenlerin hiçbirinde zeki canlılar olmaması gerekir. Sadece Güneş sistemine bakılarak Samanyolu'ndaki 300 milyar yıldız ve diğer 100 milyar galaksinin herbirindeki 100 milyarlarca yıldız için bir sonuca varmak ne akla ne de mantığa sığar. Burada yapılan şey Güneş sistemine bakıp, zeki canlıların sadece Dünya'da olduğundan yola çıkarak tüm evrende sadece Dünya'da zeki canlılar olduğu sonucuna varmaktan farksızdır. Tümevarımın bu kadar fütursuzca kullanılması --şunu da belirtmek lazım ki tümevarımın kullanılmasının faydalı olduğu birçok durum da vardır-- hezeyandan başka birşey değildir. Bütün (evren) içindeki inanılmaz küçük bir noktada (Güneş sisteminde) yapılan gözlemin bütün (evren) hakkında sonuç çıkarmada kullanılması insan aklına karşı yapılmış açık bir hakarettir. Bir de bunun üzerine "bu bir tesadüf olamaz" diyerek; astronomi, kozmoloji, olasılık, istatistik ve mantıksal çıkarım yöntemleri hakkında yeterli bilgisi olmayan bazı insanları etkilemeye çalışmak ise tek kelimeyle ayıptır. İnsanları bu şekilde aldatmak kabul edilebilir birşey değildir.
Galaktik Yaşanabilirlik Kuşağı nedir?
(Resim Chandra X-ray Observatory sitesinden alınmıştır.
Büyütmek için resme tıklayın.)
Abudak daha sonra Galaktik Yaşanabilirlik Kuşağı (Galactic Habitable Zone) konusuna giriyor. Bakalım neler demiş:
Galaksilerin tümü için tıpkı samanyolumuzda olduğu gibi yaşamın oluşması için belirli bir bölgenin imkan tanıdığı ortaya çıkarıldı. Bu galaksinin kendine özgü büyüklük ve yapısına göre farklılık gösterse de, yaşam bilinen şekliyle ancak tüm galaksilerin ancak belirli bir alanında oluşabilirdi. Science dergisinde çıkan son araştırma bulgularına görede teyit edilen bu kuşağa Galaktik Yaşanabilirlik Kuşağı (Galactic habitable zone (GHZ)) adı verildi. Yapılan son derece karmaşık hesaplamalara göre, bu kuşak tüm galaktik merkezden yaklaşık 7 ila 9 kiloparsek uzaklıkta olmalı (1 parsek = 3.26 ışık yılı 1 kiloparsek = 1000 parsek) ve içerdiği yıldızlarda 4 ila 8 milyar yaşında olmalıydı.
Bir kere şunu iyi belirlemek lazım. Buradaki konu yaşam değil kompleks yaşam yani çok hücreli ve oksijenli solunum yapan bildiğimiz anlamdaki hayvanlar kastediliyor. Gonzalez de bunu belirtiyor Abudak'ın referans aldığı Science dergisindeki makalede bu belirtiliyor. Elbette galaksiler içindeki heryerde yaşamın ortaya çıkması veya varolması mümkün değildir. Elbette belli kriterlerin sağlanması gerekir. Yani kimse herhangi bir yerde veya gezegende kompleks yaşam rahatlıkla ortaya çıkabilir demiyor.
Abudak'ın bahsettiği Science dergisindeki makale (The Galactic Habitable Zone and the Age Distribution of Complex Life in the Milky Way) sadece Samanyolu galaksisini konu alıyor. Yani Abudak'ın belirtmiş olduğu değerler sadece Samanyolu için geçerli. Peki bu değerler ne ifade ediyor? Samanyolu galaksisi içinde çok küçük bir bölüm mü yaşamın oluşmasına olanak sağlayacak özelliklere sahip? GHZ içinde çok az sayıda mı yıldız var? İlgili makalede (makalenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz) bu konuya da açıklık getiriliyor. GHZ'nin belirlenmesinde yıldız oluşum oranı, metallarin (astronomide hidrojen ve helyumdan daha ağır olan tüm elementler metal olarak anlandırılır) dağılımı, yıldızın yaşı ve süpernovalardan uzaklık gibi kriterler dikkat alınıyor. Metallarin dağılımı karasal gezegenlerin oluşması için gereklidir. Yıldızın yaşı ise gezegenlerde evrim sonucu kompleks yaşamın oluşması için yeterli zaman olması açısından önemli. Burada da Dünya'daki durum referans alınmış ve yaklaşık 4 milyar yılın kompleks yaşamın oluşması için yeterli olduğu düşünülerek hesaplamalar yapılmış. Süpernovaların kompleks yaşam için ölümcül olabileceği düşüncesiyle süpernovalara --her ne kadar süpernovaların yaşamı ne yönde etkileyeceği konusunda büyük belirsizlikler olduğu ifade edilse de-- olan uzaklık da bir kriter olarak hesaplamalara eklenmiş. Hesaplamalar sonucunda, Samanyolu galaksisinde şimdiye kadar oluşmuş tüm yıldızların %10'undan azının GHZ içinde olduğu sonucuna varılmış. Samanyolunda yaklaşık 300 milyar yıldız olduğunu düşünürsek GHZ içinde olanların sayısının yaklaşık 30 milyar olduğunu söylebiliriz.
Bunun yanında, kompleks yaşam yerine her türlü yaşam formu dikkat alınacak olunursan yıldızın yaşıyla ilgili kriterin devre dışı bırakılarak yapılan hesaplamalarda elde edilecek sonuçların bir önceki hesapta elde edilen %10'dan oldukça yüksek olduğu gösteriliyor ilgili makalede. Yani görüldüğü gibi Samanyolu galaksisindeki GHZ azımsanmayacak miktarda yıldız içeriyor. Yani veriler bize Güneş'in yaşama olanak sağlama açısından sıradan olmasa bile ayrıcalıklı veya ihtiyazlı da olmadığını gösteriyor. Tabi eğer %10 gibi bir bölümün tamamı imtiyazlı olarak değerlendirilecekse Güneş de bu 30 milyar yıldızla --diğer 100 milyar galaksiyi hiç hesaba katmıyoruz bile-- birlikte imtiyazlı olacaktır.
Gonzalez Dünyamızın bulunduğu yerin, aslında Samanyolu GHZ’si için bile özel bir konumu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Güneşimiz, Segitarius ve Persius kollarının arasında, Orion kolunda Galaksimizin dış disklerinden birinde bulunmaktadır. Böylelikle hem sürekli süpernovaların ve yeni yıldızların oluştuğu sprial merkezden uzak ( Bu lokasyon hayatın oluşması için kritik bir zorunluluktur) hemde evrenin diğer kısımlarının bilimsel keşfi için zorunlu olarak olması gerektiği şekilde tamda olması gerektiği yerdedir. Düz bir yapısı olan galaksimizde eğer GHz nin iç kısımlarında olsaydık hayat oluşmayacağı gibi oluşsada gaz ev toz bulutundan başka gözlemleyebileceğimiz birşeyimiz yani temiz bir evren görüntümüz olmayacaktı. Bu konumda olmasaydık, ne hayat var olabilirdi, nede biz akıllı varlıklar olarak evrende bilimsel gözlem yapabilirdik. Sanki evreni keşfetmemiz için konumlandırılmış gibiyiz. Bu yanılsamadan öte apaçık bilimsel bir gerçektir.
Abudak resmen Gonzalez'in çalışmasını çarpıtıyor. Gonzalez her zaman kompleks yaşamdan bahsediyor ve özellikle oksijenli solunum yapan çok hücreli hayvanlardan bahsettiğini belirtiyor ama Abudak devamlı olarak "hayat" ve "yaşam" gibi kelimeler kullanarak asıl önemli noktayı gözlerden kaçırmaya çalışıyor gibi gözüküyor. Bu konumda olmasaydık hayat olamazdı lafı tamamen yanlış. Gonzalez'in kendisi zaten GHZ kavramını ortaya koyarken kompleks yaşam için uygun yerleri tanımlıyor. Yukarda açıkladığım gibi GHZ ufak bir bölüm de değil. Samanyolu'ndaki yıldızların yaklaşık %10'u bu bölgede. Buna ek olarak Gonzalez'in ortaya attığı bir kriter daha var. Güneş sisteminin galaktik merkez etrafında dönüşünün spiral kollarla uyumlu olduğunu ve bu sayede süpernovalardan korunduğunu söylüyor. Gonzalez'e göre Samanyolu galaksisindeki yıldızların sadece %5'i böyle bir özelliğe sahip. Bunun da doğru olduğunu kabul edersek GHZ'deki 30 milyar yıldızın %5'i olan 1.5 milyar yıldız Gonzalez'in kompleks canlılar için belirlediği yaşanabilirlik kriterleri içinde oluyor. Yani bu konumda olmasaydık yaşamın olmayacağı iddiası tamamen geçersizdir. Kaldı ki bir de Samanyolu dışındaki 100 milyar galaksiyi de hesaba katarsak bu iddianın ne kadar absürd olduğunu daha rahat görebiliriz.
Evreni keşfetmemizi sağlayacak şekilde konumlandırıldığımız iddiası üzücü bir hezeyandan başka birşey değil bana göre. Tamamen öznel bir yaklaşımın ürünü. Neyi gözlemleyemediğimizi bilemediğimize göre gözlemleyebildiklerimize bakarak böyle bir sonuca varmak anlamsızdır. Şimdiki yerimizin keşfetmemize olanak sağlamadığı bazı şeyleri belki başka bir yerde olsak keşfedebilecektik ve o zaman da yine aynı tip insanlar, yine aynı mantıkla orada keşfedebildiklerimizi göstererek orada olmamızın keşif yapabilmemize olanak sağlamasını özel bir gücün bize bahşettiği bir imtiyaza, ayrıcalığa bağlayacaklardı. Yani bu argüman objektif gerçeklere değil subjektif yargılara dayanmakta ve heryerde tasarım işaretleri arayan (aynı Kuran'da mucize avına çıkanlar gibi) kişilerin bir anlamda kendilerini tatmin etmek için ortaya attıkları temelsiz bir argümandır. Bir de buna kalkıp "bilimsel bir gerçektir" demek hezeyan değildir de nedir?
Böylelikle G. Gozalez ve Jay W. Richards teorileri bilim çevrelerinde resmen kabul görmüş ve hala üzerlerinde çalışmalar yürütülmektedir.
Hangi teoriden bahsediyor çok merak ediyorum. Hangi teori bilimsel çevrelerde resmen kabul görmüş? Dünya'nın yerinin ve özelliklerinin, insanların yaşamasına ve bilimsel gözlem ve keşif yapmasını sağlayacak şekilde tasarlandığı teorisi mi kabul görmüş? Bu bir sanrı (halüsinasyon) değildir de nedir? Pes doğrusu.
Aslında belgeselde bahsi geçen diğer konulara da değinmeyi düşünüyordum ama yazı çok uzadı ve çok zamanımı aldı. Sanırım en iyisi burada kesmek olacak. Diğer konulara da belki ilerde başka bir yazımda değinirim.

1 yorum:

  1. Olasılık hesabınızda; Kimlere hangi kartları verdiğini bilip, karşısındaki kişiye mucizeye tanıklık ettiğini söyleyen kişi doğal olarak mucizeyi gerçekleştiren kişi olmuyor mu ? Yani kartları hangi sıraya koyacağını bilen Tanrı, karşısındaki kuluna 'bak bir mucizeye tanıklık ettin. bu kartların siz insanların mantığına göre bu dizilime doğal yolla sahip olması imkansız! fakat ben bu kartları sonsuz bilgim dahilinde bu sırayla dizdim'. Yani olasılığı gerçekleştiren bilinçli bir varlık (Tanrı) ve olasılığın neredeyse imkansızlığını farkedip Tanrının kudretine inanan da insan. Zaten gerçekleşmiş bir olayın imkansıza yakın gerçekleşme olasılığından bahsetmek saçma değil gayet mantıklı. 500 bilye içerisinden istediğiniz 4 bilyeyi seçme olasılığınız çok düşüktür değil mi ? Ama seçip çıkardığınız bilyelerin, seçmek istediğiniz bilyeler olduğunu söylemeniz gayet kolaydır.
    Olasılık sonucu gerçekleşecek olayın, bir sistemin düzenini sağlamaya yönelik gerçekleşme olasılığı da başka bir olasılık değilmidir. Dünyaya dev bir göktaşının düşme olasılığı ile, o düşen taşın, bir hayat formunun oluşmasına da sebep olacak şekilde, zincirleme bir olasılığı gerçekleştirme olasılığını da hesaplamak gerekmez mi?

    YanıtlaSil