İmtiyazlı Gezegen ve Tasarımcı Hezeyanlar başlıklı yazımdaki gerçekler Mustafa Ajlan Abudak'ı (MAA) oldukça tedirgin etmişe benziyor. Cevap vermeye çalışırken ne kadar komik duruma düştüğünü bile fark edemiyor. Bu yazımda MAA'nın devam eden hezeyanlarına değineceğim. Bu yazıyı okumadan önce hemen yukarda linkini verdiğim yazımı ve yorumlar bölümündeki MAA'nın cevaplarını ve benim ona verdiğim cevapları okumanızı öneririm. Burada sadece kendi blogunda en son olarak vermiş olduğu cevabı inceleyeceğim.
Dansözlük gibi benzetmelerle alaka kurmanız çok hoşuma gitti. Bu hiddetinizin arttığını ve çaresizliğinizin boyutunu gösteriyor. İşleyecek argüman kalmayınca çamur at izi kalsın taktiğiniz devreye girmiş. Tartışma üslubunuzun seviye noksanlığını da ayan beyan ortaya koymanız bakımından da önemli (gerçi nette bu konuda da bolca yazılı metin mevcut). Bu konuda yorum yaptıkça seviyenizdeki düşmede o derece artıyor.
(...)
Cevabınıza bakınca benim özellikle belirttiğim noktaların es geçildiği blogumda linkleriyle verdiğim bilgiler sanki yokmuş ta sadece size yem olarak sunduğum kısım varmış gibi davranmanızda bunu ortaya koymakta. [Vurgu benim tarafımdan yapılmıştır. DV]
Gönüllü aptallık beni sinirlendiren nadir şeylerden biridir. Gönüllü olarak aptalca hareket birini görünce sinirlenirim. İnsan gerçekten aptal olabilir. Herkes zeki olacak veya belli konularda bilgili olacak diye birşey yok. Ama gerçekte aptal olmayıp gönüllü bir şekilde aptalca davranan birine karşı sakinliğimi koruyamam. MAA'da maalesef bunu görüyorum ve bu beni sinirlendiriyor. Bunun yanında ikiyüzlülük de beni sinirlendirir. MAA'ya dansöz benzetmesi yapmamın ve çok iyi kıvırdığını söylememin nedeni de ikiyüzlü tavırlarıdır. Bu o kadar bariz ki hala nasıl kendini savunmaya devam edebiliyor anlamak mümkün değil. Şimdi size sözlükte ikiyüzlülük kelimesinin altına örnek olarak verilebilecek olayı aktarmak istiyorum. MAA, ilk yazımın yorum bölümünde şöyle diyor:
Tenure olayında hezeyanın kimin tarafından ortaya konduğunu bizde istatistiki veri ile ortaya koyalım. Bir bilim adamının önü sadece AT destekçisi olduğu için nasıl kesiliyormuş bir bakalım, edebiyatıda başkalarına bırakalım;
''Gonzalez's failure to obtain research funding has been cited as a factor in the decision. "Essentially, he had no research funding," said Eli Rosenberg, chairman of Gonzalez's department. "That's one of the issues."[22] According to the Des Moines Register, "Iowa State has sponsored $22,661 in outside grant money for Gonzalez since July 2001, records show. In that same time period, Gonzalez's peers in physics and astronomy secured an average of $1.3 million by the time they were granted tenure."On February 7th, 2008, his appeal to the Board of Regents was denied'' kaynak İlgili Wiki maddesi... [Vurgu DV]
Yani MAA açıkça sunduğu istatistiki verinin, Gonzalez'in maddi olarak üniversite için faydalı işler yapmış olduğunu gösterdiğini düşünüyor. Benim buna verdiğim cevap ise şöyle:
Üzgünüm ama burada fena halde çuvalladın. "Peer" kelimesinin ne anlama geldiğine bir sözlükten bak istersen. Orada söylenen şu. Gonzalez'in araştırmalarıyla 2001'den bu yana üniversiteye $22.661 getirirken, astronomi ve fizikte tenure alan "emsalleri" tenure alana kadarki dönemlerinde ortalama $1,3M getirmiş. Burada aslında Gonzalez'in maddi açıdan üniversiteye ne kadar faydasız olduğu açıkça ortaya koyulmuş. Sen ise bunu tamamen tersinden anlayıp bir de bunu kendi argümanını desteklemek için kullanmışsın. Bir de "Bir bilim adamının önü sadece AT destekçisi olduğu için nasıl kesiliyormuş bir bakalım, edebiyatıda başkalarına bırakalım" demişsin ya gerçekten de öyle bırakalım burada ne edebiyatı yapılıyor okuyanlar kendilerine göre karar versin.
Bunun üzerine MAA ne derse beğenirsiniz? "Doğru diyorsun, ben orada söyleneni yanlış anlamışım" falan dediğini düşünecek kadar saf değilsinizdir umarım. Bakın neler demiş:
Demek ki biliminsanın temel özellikleri buymuş. O alıntıyı neden verdiğimi anlayamamış olmanız hiçde şaşırtıcı değil:) Öncelikli olarak Gonzalez'e tenure vermemenin temel nedenini oraya indirgenecek kadar ucuz bir söylem olmasından. Demek Einstein ünlü teorilerini ortaya koyarken son derece pragmatist bir şekilde o teorinin sonuçlarından elde edilecek paraya konsantre olmalıydı.Nede olsa getirilen para bilimsel kimliğin niceliğini belirliyor değil mi? Sanırım işte o zaman ''Einstein'' olamazdı. Aslında itiraf edeyim balıklama atlayacacığınızda bildiğim için koymuştum o alıntıyı, eve gelince ve cevabınızı okuyunca küçük bir tebbesüm ettim.Geleceği gördüğümüz filan yok ama sizi az çok tanıyorum.Bu eleştiriyi yapan ID eleştirmeni Myers gibi bilimi ''sadece'' getirdiği maddi temele indirgeyen ve tamamen pragmatist bir insan olduğunuzu ortaya koymanız açısından teşekkür ederim.Sizi kendi söyleminizle bir kez daha öğrenmiş olduk. Ayrıca bilim=para yada üniversiteye sağlanan ''grant-money'' peer review getirdiği dolarlarmış... gerçi bir materyalisten beklenmeyecek bir cevap değill ama bilimi din yapmış biri için etik açıdan da iç acıcı bir durum değil...
Şaka değil gerçek. Adam utanmadan bunu yem olarak verdiğini söylüyor. En başta bunun Gonzalez'in maddi açıdan faydalı olduğunu gösteren "istatistiki veri" olarak vermemiş, aslında yem atmış. Ah Mustafa vah Mustafa. Ben sana dansözlük yapıyorsun, kıvırıyorsun demekle aslında iltifat ediyorum ama farkında değilsin. Güzel Türkçemizde bu yaptığın şeyi tanımlayacak o kadar güzel sözler ve deyimler var ki en iyisi onlara hiç girmeyeyim. İkiyüzlülük ve pişkinlik gibi iki kelime ile bu durumu özetleyip MAA'nın hezeyanlarına devam edelim.
Galaktik Yaşanabilirlik Kuşağı üzerine
Science makalesinin verilmesi peer-review da en kasıntı dergilerden birinde Samanyolu ile ilgili olarak GHZ kabul gördü demektir. Yani GHZ 1991′de Gonzalez onu ortaya koyduğundan beri resmen kabul görmüştür. Science makalesinin verilişi bunu göstermeye yöneliktir. Oysa sizin söyleminizle sanki GHZ, sadece Samanyolu için geçerliymiş izlenimi verilmeye çalışıyor. Sizdeki maksat nedir? Cevabı bilinen bir soru… [Vurgu DV]
MAA, hayal alemindeki gezisinde benim GHZ'nin uydurma, saçma sapan bir iddia ve hiçbir bilimci (scientist) tarafından kabul görmeyen bir kavram olduğunu söylediğimi görmüş heralde. Eğer yazımın Galaktik Yaşanabilirlik Kuşağı nedir? başlıklı alt bölümüne bakacak olursanız, GHZ kavramına karşı çıkmadığımı tam tersine "Elbette galaksiler içindeki heryerde yaşamın ortaya çıkması veya varolması mümkün değildir. Elbette belli kriterlerin sağlanması gerekir." diyerek bu kavramı desteklediğimi ve devamında da bu kavramın neye göre belirlendiğiyle ilgili bilgi verdiğimi görürsünüz. GHZ'nin sadece Samanyolu için geçerli bir kavram olduğu izlenimi vermeye çalıştığım iddiası da açık bir sanrıdan başka birşey değil. Bakın yazımda GHZ'nin belirlenmesiyle ilgili ne demişim:
GHZ'nin belirlenmesinde yıldız oluşum oranı, metallarin (astronomide hidrojen ve helyumdan daha ağır olan tüm elementler metal olarak anlandırılır) dağılımı, yıldızın yaşı ve süpernovalardan uzaklık gibi kriterler dikkat alınıyor. Metallarin dağılımı karasal gezegenlerin oluşması için gereklidir. Yıldızın yaşı ise gezegenlerde evrim sonucu kompleks yaşamın oluşması için yeterli zaman olması açısından önemli.
Burada GHZ'nin belirlenmesinde kullanılan kriterleri ortaya koymuşum. Biraz kafasını çalıştıran biri bu kriterlerin tüm galaksiler için uygulanabileceğini anlayacaktır diye düşünüyorum. Yani her galakside bu kriterlere uyan belli bölümler olacaktır. Bazısında %10 bazısında bazısında %5 bazısında ise %50 çıkabilir GHZ'deki yıldızların tüm galaksideki yıldızlara oranı. Bu galaksinin fiziği özelliğine göre değişir. MAA'nın sanrılarına neden olan şey şu sözlerim olsa gerek:
Abudak'ın bahsettiği Science dergisindeki makale (The Galactic Habitable Zone and the Age Distribution of Complex Life in the Milky Way) sadece Samanyolu galaksisini konu alıyor. Yani Abudak'ın belirtmiş olduğu değerler sadece Samanyolu için geçerli.
MAA'nın yazısında vermiş olduğu sayısal değerlerin özellikle Samanyolu galaksisi için geçerliği olduğunu belirtmiştim burada. Ama nedense MAA bu sözlerimi ben sanki GHZ'nin sadece Samanyolu için geçerliği bir kavram olduğu izlenimi vermeye çalışıyormuşum gibi algılamış. Halbuki ben burada MAA'nın söylediği birşeye karşı bile çıkmadan sadece okuyucuları bilgilendirmek adına bu noktaya temas etmiştim. Ama her nasılsa MAA herşeyi tersinden anlamayı ve kendine avantaj sağlamayı başarıyor. Bu aslında tipik bir straw man argümandır. Karşıdakinin savunduğu birşeyi farklı gösterirsiniz veya savunmadığı birşeyi iddia etmiş gibi gösterip onu çürütmeye çalışırsınız. MAA burada tam da bunu yapıyor. Beni, GHZ'nin sadece Samanyolu için geçerli olduğunu savunduğumu ve okurlara böyle bir izlenim vermeye çalıştığımı söylüyor (yukarda koyu renkli işaretlediğim yerde). Oysaki bu tamamen uydurma bir iddia. Benim yazımda kesinlikle böyle birşey yok ve yukarda açıkladığım gibi biraz dikkatli okuyan ve yazdıklarımı anlamak için biraz kafa yoran biri yazımdan bunun tersini rahatlıkla çıkaracaktır.
MAA'nın straw man dolu hezeyanlarına devam edelim:
Gonzalez ”kompleks hayatla” uydumuz ay arasında ilişki kurmuyor tarzında güzel saçmalamışsınız.Bu asıl sizin ne belgeseli seyrettiğiniz nede kitapla ilgili söylediğiniz gibi detaylı okuma yapmadıınızı gösterir. Oysa belgeselde ve kitapta aynen şu savunulmakta;
Komedi boyutu bir sonraki aşamaya geçti artık. Utanmazlık diz boyu. Ben, Gonzalez'in kompleks yaşam ile Ay arasında bir ilişki kurmadığını söylemişim. MAA öyle diyor. Peki bir de yazımda bu konuda neler söylediğime bakalım:
Belgeselde, Güneş'in Samanyolu galaksisindeki ve Dünya'nın Güneş Sistemi içindeki yerlerinin kompleks yaşamın ortaya çıkabilmesini sağladığını söylüyorlar. Kompleks yaşamla kastedilenin de özellikle oksijenli solunum yapabilen çok hücreli hayvanlar olduğu belirtiliyor. Çünkü asıl iddia edilen şey Dünya'nın, üstünde yaşan canlılara evreni gözlemleyebilmesine, araştırma ve keşif yapabilme olanağı sağlamasının bir tasarıma işaret ettiğidir. Yani Gonzalez aslında, evreni gözlemleyebilecek, araştırabilecek ve keşifler yapabilecek düzeyde zekaya sahip canlıların (yani insanların), bu gözlem ve araştırmalara olanak tanıyan bir gezegende (yani Dünya'da) bulunuyor olmasının tasarımın bir işareti olduğunu iddia ediyor.
(...)
Abudak resmen Gonzalez'in çalışmasını çarpıtıyor. Gonzalez her zaman kompleks yaşamdan bahsediyor ve özellikle oksijenli solunum yapan çok hücreli hayvanlardan bahsettiğini belirtiyor ama Abudak devamlı olarak "hayat" ve "yaşam" gibi kelimeler kullanarak asıl önemli noktayı gözlerden kaçırmaya çalışıyor gibi gözüküyor. Bu konumda olmasaydık hayat olamazdı lafı tamamen yanlış. Gonzalez'in kendisi zaten GHZ kavramını ortaya koyarken kompleks yaşam için uygun yerleri tanımlıyor.
Komik değil mi? Ben açık açık Gonzalez'in kompleks yaşamdan bahsettiğini söylerken, MAA utanmadan benim bunun tersini söyleyerek saçmaladığımı söylüyor. Bu şuna benziyor. Ben 2+2=4 diyorum. Karşımdaki ise benim 2+2'nin 4'e eşit olmadığını söylediğimi ve saçmaladığımı söylüyor. Bu durumu açıklamak için komediden başka bir söz bulamıyorum. Daha iyi bir tanım bulan beri gelsin. Bir de işin garibi, yazısında hiçbir yerde kompleks yaşamdan bahsetmeyip hep "yaşam" ve "hayat" kelimelerini kullanan ve Gonzalez'in çalışmalarını çarpıtan kendisiyken, garip bir şekilde bana yamamaya çalıştığı sözlerle, benim Gonzalez'in çalışmasını çarpıttığımı söylemesi ancak en absürd komedilerde karşımıza çıkabilecek türden.
Olasılık hesabı üzerine
Olasılık hesaplarını sadece sizin kullandığınızı unutmuşum özür dilerim.Siz sadece Gonzalez yada benim değil Oxford teorik fizik profesörü Roger Penrose gibi bir bilim adamının olasılık hesaplarına bile itiraz edebilecek kadar konuya hakim birisiniz. Sizin nihai amaçlarınıza hizmet etmedikçe kimin ne söylediği umurunuz da değil bilimsel de değil..
Bu konuyu önceki yazımda çok net bir şekilde açıkladım. Verdiğim örnekteki Saftirik Necmi karakterinin yapılan olasılık hesabını kullanması ne kadar yanlış ve anlamsız ise Gonzalez'in kullandığı şekliyle kullanılması da o kadar yanlış ve anlamsızdır. Bunun nedenini ve nasıl kullanılırsa doğru ve anlamlı olacağını şöyle açıklamıştım yazımda:
Eğer evrende başka bir yerde zeki varlıkların oluştuğu bir gezegen bulunursa ve o gezegenin uydusu ile yıldızı Güneş-Ay eşleşmesi gibi olursa işte o zaman işin içinde başka birşey olduğunu ciddi ciddi düşünebiliriz. Tabi aynı zamanda evrendeki başka hiçbir yerde aynı eşleşmenin olmayıp sadece zeki canlıların bulunduğu gezegenler için bu durumun geçerli olması gerekir. İşte o zaman sunulan argüman çok kuvvetli olurdu. Ama elimizde sadece Dünya var ve tek bir noktadan yola çıkılarak istatistiksel değerlendirme yapılamaz. Hiçbir zaman tek bir örnek ile istatistiki bir sonuca varılamaz. Gonzalez sadece Güneş sistemindeki gezegenleri ve uyduları inceliyor ve eşleşmenin sadece Dünya için geçerli olduğunu söylüyor. Ama unutmamak gerekir ki sadece Samanyolu galaksisinde --evrende 100 milyardan fazla galaksi olduğunu da unutmayalım-- bile yaklaşık 300 milyar yıldız var. Bunlardan sadece bir tanesine bakılarak bir değerlendirme yapmak hiçbir anlam taşımaz. Bu sadece bilinmeyenler üzerine kurulu bir iddiadır. Bu argümanın doğru olması için; (1) güneş-uydu eşleşmesi olan her gezegende bu durumu gözlemleyebilecek zekaya sahip canlılar olması ve (2) güneş-uydu eşleşmesi olmayan gezegenlerin hiçbirinde zeki canlılar olmaması gerekir.
Görüldüğü gibi durum çok açık. Olmuş bir olaya bakılarak o olayın olma olasılığının küçüklüğüne istinaden yorum yapılamaz. Yazımdaki örnekte açıkladığım gibi 52 kart yaklaşık olarak 1068 farklı şekilde dağıtılabilir. Yani oturun ve 52 kartı dağıtın. Ortaya çıkan dağılımın gelmesi olasılığı 10-68 dir ama olmuştur. Nasıl bu dağılımı yapmış olmanız bir mucize değilse Gonzalez'in bahsettiği şeylerin de mucizeyle veya bir tasarımın işaretiyle ilgisi yoktur. 52 kart için eğer kafanızda belli bir düzen belirlerseniz ve dağılımı yaptığınızda belirlemiş olduğunuz dağılımın gelmesi olasılığından bahsetmeniz anlamlı olur. Gonzalez'in yaptığı gibi olmuş bir olaya veya güncel duruma bakıp onun hakkında olasılığa dayalı olarak yorum yapmak --kart dağılımı örneğinden de anlaşılabileceği gibi-- tamamen anlamsızdır.
Olasılık konusu gerçektenden "assumptions" ve "constant" kavramını hiç bilmediğinizi ve birbirleri ile alakalı yapıların belirlenmiş bir sistemde kimyasal yada fiziksel bağlamdaki etkileşimlerinin farkını göz ardı ettiğinizi (3 boyutluluk, reaksiyon hızı, kütle çekimi vs) açıkca ortaya koyuyor.Yoksa oyun kağıtlarından olasılık hesaplarının anlamsızlığını kanıtlamak gibi yüzeysel bir hata içine girmezdiniz . . Sırf oyun kağıtları üzerinden yapılan bir hesaplama tıpkı Dawkinsin kör saatçide bilgisayar simülasyonu ile yaptığı naif çabaya benziyor. Çünkü mutlak rasgeleliğe dayalı olduğu izlenimi veren bu çabalar, aslında mutlak bir rastgeleliğe dayanmıyor. Olasılıkların bile kendi içersinde, diğer kurallar ile bağlantılı ‘’örüntüleri’’ var. Bu örüntüler ya akıllı canlıların (tasarladığı) programa dayalı simülasyonlar ile yada biyolojik yapılarda yani savunduğum tasarım cephesinde front-loadingle açıklanıyor.
Koca bir laf salatası. Başka birşey değil. Konuyla tamamen alakasız hiçbir anlam ifade etmeyen sanal bir mastürbasyondan başka birşey değil bu bölüm. Gonzalez'in argümanı çok açık. (1) Dünya'nın zeki canlıların ortaya çıkmasına olanak sağlayacak özelliklerde olması ve (2) Dünya'dan bakınca Ay ile Güneş'in aynı büylükte gözükmesinin Güneş tutulmasında bilimsel keşif yapmaya olanak sağlaması olgularını birleştiriyor. 1 ve 2'nin aynı gezegende olmasının olasılığının küçüklüğünden bahsediyor ve bu iki maddenin bir arada olmasının tasarıma işaret ettiğini iddia ediyor. MAA'nın ortaya koyduğu laf salatası içinde bahsettiği şeylerin bunlarla hiçbir ilgisi yok. Önceki yazımda da belirttiğim gibi Gonzalez bu Ay-Güneş eşleşmesiyle ilgili sadece Gneüş sistemi için bir araştırma yapıyor ve buradan devasa sonuçlara varıyor. Buradaki bariz mantık hatasını önceki yazımda şöyle açıklamıştım:
Sadece Güneş sistemine bakılarak Samanyolu'ndaki 300 milyar yıldız ve diğer 100 milyar galaksinin herbirindeki 100 milyarlarca yıldız için bir sonuca varmak ne akla ne de mantığa sığar. Burada yapılan şey Güneş sistemine bakıp, zeki canlıların sadece Dünya'da olduğundan yola çıkarak tüm evrende sadece Dünya'da zeki canlılar olduğu sonucuna varmaktan farksızdır. Tümevarımın bu kadar fütursuzca kullanılması --şunu da belirtmek lazım ki tümevarımın kullanılmasının faydalı olduğu birçok durum da vardır-- hezeyandan başka birşey değildir. Bütün (evren) içindeki inanılmaz küçük bir noktada (Güneş sisteminde) yapılan gözlemin bütün (evren) hakkında sonuç çıkarmada kullanılması insan aklına karşı yapılmış açık bir hakarettir. Bir de bunun üzerine "bu bir tesadüf olamaz" diyerek; astronomi, kozmoloji, olasılık, istatistik ve mantıksal çıkarım yöntemleri hakkında yeterli bilgisi olmayan bazı insanları etkilemeye çalışmak ise tek kelimeyle ayıptır. İnsanları bu şekilde aldatmak kabul edilebilir birşey değildir.
MAA'dan bunlara cevap olabilecek hiçbir şey gelmiyor. Sadece oradan buradan bulduğu ilgisiz İngilizce yazıları çevirerek bunları kendi düşüncesine destek sağlıyormuş gibi göstermeye çalışıyor ama beceremiyor aşağıda görüleceği gibi:
"By necessity, probabilistic experiments require computer simulation of random events. It must sound as an oxymoron - a computer (i.e., deterministic device) producing random events - numbers, in our case, to be exact. See, if you can convince yourself that your computer can credibly handle this task also. A knowledgeable reader would, probably, note that this is a program (albeit deterministic) and not the computer that does the random number simulation. That’s right. It’s me and not your computer to blame if the simulation below does not exactly produce random numbers." sayfada küçük bir deneyde var…Avidaya ithaf olunur :)
http://www.cut-the-knot.org/probability.shtml
Fakat sizin için bu durumda bir iki yüzlülük var. Şöyle ki biyolojik sistemlerde ve kendi Darwinci iddianızda mutasyon olasılıklarını, evrim üzerindeki yegane bilgi üretici güç olarak görüyor ve kabul ediyorsunuz. Öyle ki, cansız inorganik yapıdan canlı organik yapıya geçiş için gerekli olan birbiriyle ilintili son derece büyük olasılıkları, doğal olarak kabul edebilirken. Mekan evren olduğunda birden bu olasılık hesaplamaları ve olasılıklar "manasızlaşmakta". Bu nasıl bir yaman çelişkidir? Olasılıklarla ilgili olarak "tamamen" olasılıkların yaratıcı gücüne dayanan biri, konu onları rasyonel şekilde anlama gayreti olan hesaplamalara gelince neden saçmalık der? Olasılık hesapları sizin için anlamsızsa, neden salt şansa dayanan, tamamıyla kör olasılıklara, biyolojide ve evrimde iman ediyorsunuz?
Alıntı yaptığı kişinin yazdıklarının anlamak için gerekli temel bilgiye sahip olmadığı için MAA yine komik duruma düşmüş. Bir de utanmadan "Avida'ya ithaf olunur :)" gibi okuyanın koltuğundan düşmesine neden olabilecek birşey söylemiş. Pes doğrusu. Adam bunu okuyor ve bilgisayar programları ile rastgelelik (randomness) oluşturulamaz sanıyor ve Avida gibi bir yapay ve dijital yaşam simülasyon yazılımının aslında rastgeleliği oluşturamayacağı için anlamsız ve faydasızmış gibi göstermeye çalışıyor. Yazık yazık. Halbuki kendi alıntıladığı linkte yazanları adam akıllı incelese, o yazıda bunun tam tersinin söylendiğini ve rastgeleliğin bilgisayar programları ile oluşturulabildiğinin söylendiğini görecek. Sayfadaki deneyden de bahsetmiş ilginç bir şekilde ama belli ki Start düğmesine basıp deneyin nasıl bir sonuca ulaştığını görme zahmetine katlanmamış. İlgili sayfadaki deneyi siz de çalıştırıp rastgele seçim yapan bir yazılımın ne kadar başarılı veya başarısız olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca ilgili sayfada rastgele seçim yapan bir programın nasıl tasarlanacağı da açıklanıyor. Bunun yanında üniversitede programlama ile ilgili ders almış olan herhangi biri de rastgele seçimin nasıl yapılacağı konusunda temel bilgiye sahiptir. Programlama öğrenen herkesin başlangıç zamanlarında öğrendiği birşeydir bu. Ayrıca kendilerine aynı sitedeki Mathematics and Biology başlıklı yazıyı okumalarını öneririm.
Bu arada "kör olasılık" lafının anlamını da çok merak ettiğimi belirtmek isterim. "Kör tesadüf" ve "kör olasılık", yaratılışçı güruh tarafından uydurulmuş ve aslında bilimsel olarak hiçbir temeli ve anlamı olmayan garip laflardır. Olasılığın körü veya kör olmayanı yoktur. "Olasılığın yaratıcı gücü" diye bir saçmalık yoktur. Olasılık kavramının ne olduğunu, nasıl belirlendiğini, ne anlama geldiğini bilen biri böyle laflar kullanmaz.
Kaldı ki bunların asıl konu ile hiçbir ilgisi yok. Gonzalez'in olasılık hesabını kullanma şeklinin yanlışlığını ve nasıl kullanırsa doğru olacağını hem önceki yazımda hem de yukarda açıklamıştım. MAA'nın çarpıttığı gibi ben olasılık hesabını manasızlaştırmıyorum. Gonzalez'in kullandığı şekilde kullanmanın manasız olduğunu söylüyorum ve nasıl manalı hale getirebileceğinin de yolunu gösteriyorum. Bütün evrendeki tek bir gezegen sistemini (Güneş sistemi) inceleyerek bütün evren hakkında bir yargıya varmak hezeyanların en büyüğü değildir de nedir? Gonzalez'in iddiasının doğru olması için (1) evrende zeki canlıların olmadığı hiçbir gezegenden bakıldığında uydusu ile yıldızı aynı boyutta gözükmemeli ve (2) evrende zeki canlıların ortaya çıktığı tüm gezegenlerden bakıldığında uydu ile yıldız aynı büyüklükte gözükmeli. Eğer Gonzalez, 1 ve 2 maddelerindekilerin doğru olduğunu gösterebilirse bu ilişkinin bir tasarımın işareti olduğunu çok sağlam bir şekilde göstermiş olur. Peki Gonzalez bunu yapabiliyor mu? Elbette hayır. MAA'nın da belirttiği gibi bunu sadece Güneş sistemi için yapıyor. Yani evrendeki yaklaşık 100 milyar galaksiden sadece biri içindeki yaklaşık 300 milyar yıldızdan sadece bir tanesi için yapıyor --elbette tüm evren incelensin ve ona göre bir yorum yapılsın demiyorum ama böyle bir yorumun milyarlarca kere milyarlarca yıldızdan sadece bir tanesi kullanılarak yapıldığına dikkati çekmek istiyorum-- ve hangi akla hizmet ettiği anlaşılmaz bir şekilde bunun bir tasarım işareti olduğunu iddia ediyor. Olasılık ve istatistiğin bu kadar cahilce kullanılmasını hezeyan olarak tanımlamamdan daha doğal birşey olabilir mi?
Darwinist, materyalist ve ateist misyonu(!) üzerine
Birde bu makalede verdiğiniz kaynaklar http://www.epicidiot.com gibi tamamen tek-yönlü, amacı belli olan (Sizin gibi) misyonlu kuruluşlardan. Objektiflikle yakından uzaktan alakaları yok. Bakın ben size aşağıda NASA’dan daha önceki yorumda Cambridge’den yada scholardan veriyorum hangisini ciddiye almak lazım ?
Ben "tek-yönlü", "amacı belli olan" ve "misyonlu" bir siteden durumu anlaşılabilir hale getirmek için sadece iki tane grafik aldığım için ciddiye alınmamam lazım. Ama bütün yazılarında Discovery Institute (DI) gibi Akıllı Tasarım hareketinin resmi temsilcisi olan bir kuruluşu ve bu kuruluşta çalışan insanların yazılarını kaynak olarak alan MAA'yı ciddiye almak lazım. Çünkü eğer birileri akıllı tasarımı destekliyorsa objektiftir ama akıllı tasarıma karşıysa objektif olamaz. İşte MAA'nın garip mantığı. Ama tabi burada DI'yi kendisinin kaynak olarak kullandığından falan hiç bahsetmiyor, NASA ve Cambridge'den yaptığı alıntılardan bahsediyor. Alıntı yapmayı marifet sanmak da ilginç birşey. Önemli olan alıntının içeriğidir. NASA ve diğer "objektif" kuruluşlardan yaptığı alıntıların içeriğine birazdan bakacağız ve bunlarda tasarım argümanını destekleyici birşey olup olmadığına bakacağız.
"Grant money" kısmıyla yaptığım, sadece parasal nedenler ve kendilerince az onaylanmış makale, bilimsel kriterler gibi son derece mesnetsiz iddialarla, siz materyalistlerin tenure olayındaki yaklaşımlarının ne kadar indirgemeci olduğunu göstermektir. Zaten aşağıda verdiğim e-mailleşmelerde bu mesnetsizliği ve hazımsızlığı ISU’dakilerin kendi ağızlarından kanıtlıyor. (Siz hala itiraz edersiniz bence işte asıl pişkinlik) Bilim adamlığını para kazanmaya eşitleyen bir mantığın bilimin savunuculuğunu yapmasına örnek gösterdim.
Üniversitelerin araştırma yapmak için gerekli parayı nerden bulduğunu sanıyor MAA çok merak ediyorum. Elbette ilgili departmanda çalışanların üniversiteye getireceği maddi katkılar, yeni araştırmalarda kullanılması açısından çok önemlidir. Emekli olana kadar üniversitenizde çalışma hakkı vereceğiniz birisinin yeni araştırmaların finanse edilmesini sağlayacak olan maddi katkıları yapıp yapamayacağını elbette değerlendirmeniz gerekir. Bu maddi katkı ve bilimsel yeterlilik konusu Gonzalez'e tenure verilmemesindeki en temel etmenlerdir. MAA en başından beri bahsetmiş olduğum gibi ezilmiş edebiyatını devam ettiriyor. Sanki Gonzalez eşi benzeri bulunmaz bir adamıymış ve sadece akıllı tasarımı savunduğu için tenure alamadığını gibi bir izlenim oluşturmaya çalışıyor. Bahsettiği e-postalara gidip bakabilirsiniz. Bunlar 2005 yılında ISU'nun fizik ve astronomi departmanı üyeleri arasında AT ile ilgili bir resmi duyuru yapılıp yapılmamasıyla ilgili konuşmaları içeriyor. Bunların Gonzalez'in tenure meselesiyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bu konuda e-postalarda adı geçen bilimcilerin yaptığı birkaç açıklamanın linkini verip bu konuyu burada kapatmak istiyorum:
Tam Güneş tutulması ve Ay'ın boyutu üzerine
1. Güneş tutulması türleri (Hoover Andres Alzate)
2. 1999 tam Güneş tutulması (Luc Viatour)
Önceki yazımın yorum bölümünde MA'ya şöyle bir soru yöneltmiştim:
Çok net bir soru. Buna dürüstçe bir yanıt vermeni bekliyorum. Eğer Ay'ın çapı bugünkünün 0.6 veya 0.7 veya 0.8 veya 0.9 katı olsaydı Dünya'da akıllı canlılar oluşabilir miydi oluşamaz mıydı? Bu durumlarda tam Güneş tutulması olur muydu?
Bu soruyu sormamın nedeni Gonzalez'in (1) zeki canlıların varlığı ile (2) Ay'ın ve Güneş'in büyüklüklerinin tam Güneş tutulmasına ve bu sayede bilimsel keşif yapmaya olanak sağlaması arasında bir ilişki kurması ve bu ilişkinin tasarımın bir göstergesi olduğunu iddia etmesiydi. Eğer Ay'ın çapı şimdiki çapının 0.9 katı olsaydı hiçbir zaman tam Güneş tutulması olmayacaktı ve bu durumda Dünya'daki zeki canlılar bizim yapmış olduğumuz gözlemi yapamayacak ve bu sayede yapılan bilimsel keşifi gerçekleştirememiş olacaktı. Bu durumda da Gonzalez'in 1 ve 2 arasında kurduğu ilişkinin aslında bir tasarımı göstermediği ortaya çıkacaktır. Bakalım MAA buna nasıl bir cevap vermiş:
Verdiğiniz o koşulların hepsinde canlılar olabilir. Akıllı olup olmayacakları yada bizim bildiğimiz formlarda olup olmayacakları tartışmaya açıktır. Tam Güneş tutulması şuanki durumda bile "her zaman" ya da her tutulmada oluşan bir durum değil. Aşağıdaki NASA verileri yalan söylüyorsa o başka siz düzeltirsiniz. Sizin akıllı canlılar konusundaki önermeniz Dünyanın 5 milyar yıldır uydusuyla sahip olduğu tüm değerlerin ve etkileşimlerin değişmesi anlamına gelir. Bunun öngörüsünü yapmak bilimsel olamaz. Siz benden rakamsal verilerle bilimsel olmayan bir çıkarım talep ediyorsunuz. Eğer kendiniz yapabiliyorsanız bu veriler olmuş olsaydı durum "tam" anlamıyla nasıl olurdu açıklayın. Ben burada sadece Ayın Dünyadaki yaşamı şekillendiren önemli etmenlerden biri nasıl olduğu ile ilgili küçük bir çalışma önereyim;
"The Moon And The Origin Of Life- Earth is unusual in bearing life, and in having a large Moon.A number of authors have suggested a possible connection between the two,e.g., through lunar stabilisation of the Earth’s obliquity,or through the effects of the oceanic tides.The various suggestions are reviewed."
http://www.springerlink.com/index/W411M6585338J000.pdf
Güzel kıvırma taktikleri bunlar. Elbette Ay'ın çapı şimdikinin 0.9 katı olmuş olsaydı herşeyin nasıl olacağını bilemeyiz ama biraz kafasını kullanabilen ve olaya objektif olarak bakabilen biri Dünya'daki yaşamın tarihinde pek bir değişiklik olmayacağını, çok büyük ihtimalle (kesinlikten bahsetmek elbette mümkün değil) varolmuş canlı türlerinin tamamı aynı olacaktı. Çünkü Ay'ın çapındaki %10'luk artma veya azalma Dünya üzerindeki yaşamı önemli şekilde etkileyecek bir değişime neden olmaz. %10 yerine %90 küçük olsa önemli farklılıklar olabilir ama %10 gibi bir değişikliğin önemli bir değişime neden olacağı iddia ediliyorsa bunu destekleyecek bir delile ihtiyaç vardır. Yani Ay şimdikine göre %10 küçük olsa ne değişirdi? Bununla ilgili ortaya koyulan birşey yok. Alıntı yapıp linkini verdiği makalede ise Ay'ın büyüklüğünün Dünya yaşamı üzerinde etkisinden bahsediliyor ama biraz önce de dediğim gibi Ay'ın tam Güneş tutulması olmamasına neden olacak miktarda (mesela %5 bile küçük olsa tam Güneş tutulması olmaz) küçük olsaydı ne olacağıyla ilgili birşey yok. Ay'ın büyük olması etkilidir ama çok ufak bir miktar küçük olmasının bir etkisi olacağıyla ilgili hiçbir geçerli bilimsel argüman yok. Eğer MAA var olduğunu iddia ediyorsa bunları açıkça ortaya koyması gerekir. Ben, Ay şimdikinin %25'i kadar olsa hiçbir şey değişmezdi demiyorum ama %5-10 civarı değişimin Dünya üzerindeki yaşamın ve temel olarak insan türünün ortaya çıkmasında kayda değer bir etkisi olmayacağını söylüyorum. Bunun aksini gösteren bir bilimsel delilin olmadığını söylüyorum. Eğer böyle ufak bir değişikliğin bile önemli bir değişime neden olacağını gösteren bilimsel bir delil varsa bunu görmek isterim. Bu konuda MAA'dan veya konuyla ilgili katılımcılardan bilimsel kaynakları bekliyor olacağım.
Tüm insani İlkeler birbirlerine korelasyonlarla bağlı maddelerdir. Hepsi birlikte değerlendirildiğinde genel çerçeveyi ve tasarımı kanıtlarlar. Güneş tutulması elbette o durumlarda da olur ama bu halinde olduğu kadar "mükemmel" olamaz. Chrona’yıda o denli bilimsel keşfe yol açacak şekilde izleyemeyiz. Belgeseli seyrettiğiniz halde sorabiliyorsunuz o daha da ilginç.
İnsani ilkeler meselesine girersek hiç çıkamayız. Bu yazının konusu dışında tutmak lazım onu. Eğer MAA bu konuya girerse ben de ayrıntısıyla girebilirim. Ama hiç olmazsa insani ilkenin herhangi bir tasarımı kanıtlamadığını çok rahatlıkla söyleyebilrim. Ayrıca hala tam Güneş tutulmasının koronanın gözlemlenmesi için "mükemmel" koşul olduğunu söylüyor. Önceki yazımda vermiş olduğum grafikler bunun gerçek olmadığını ve Ay'ın biraz daha büyük olması halinde koronanın daha iyi gözlemlenebileceğini gösteriyor.
Buradan kısaca argümanınızın içinin ne kadar kof olduğunu gösterelim, ama anlamlandıramayacağınız bilerek;
”There is an ‘amazing cosmic coincidence’ that the Moon is about 400 times closer to the Earth than the Sun. At the same time, the Sun is about 400 times larger than the Moon. What this means is that the size of the Sun and Moon as seen from the surface of the Earth is about the same in the sky. When viewed from the surface of Earth, both the moon and sun appear to be about one half degree in size – that is, about the size of your thumbnail when you extend your arm.In astronomical terms, the Sun and Moon have roughly the same angular size. This makes it possible for a solar eclipse to occur. No other planets in our solar system enjoy the same one-to-one ratio.”
http://www.eclipse-chasers.com/about.htm
Şuna bakın şaka gibi. Bu eşleşmenin Güneş sistemi içinde sadece Dünya'da geçerli olduğunu zaten biliyoruz. Bu konuya hem önceki yazımda hem de yukarda Olasılık hesabı üzerine başlıklı bölümde açıklık getirdim. Bu birebir eşleşmenin Güneş sistemi içinde sadece Dünya'da olması hiçbir anlam ifade etmiyor. Evrendeki 100 milyar galaksi içinden bir tanesini alıp, onun içindeki 300 milyar yıldızdan sadece bir tanesini alıp onun etrafındaki gezegenler içinde arama yapıyorsunuz. Bu kadar dar kapsamlı bir karşılaştırma sonucunda nasıl oluyor da bunu tasarımın kanıtı olarak sunabiliyorsunuz anlamak mümkün değil. Böyle bir iddiada bulanan kişi ya karşısındakileri aptal sanıyordur ya da gerçeklik ile bağlarını tamamen koparmış ve hayal aleminde yaşıyordur. Hele bir de MAA gibi yukardaki alıntının benim argümanımın "kof" olduğunu gösterdiğini söylüyorsanız, ben bu vahim durum için söyleyecek birşey bulamam. Muhtemelen psikolojide bu durumu tanımlayan bir terim vardır ama bana göre bunu en iyi sanrı veya halüsinasyon kelimeleri açıklar.
Birde NASA’dan belge;
"Annular vs. Total Eclipses: Lovely solar eclipses are possible because of a lucky coincidence. Although the Sun is about 400 times larger than the Moon, it is also about 400 times farther away. From our point of view, the Sun and the Moon seem to be the same size: 0.5 degrees wide — but not always! The Moon’s orbit around our planet is an ellipse, not a circle, so the width of the Moon waxes and wanes each month by ±7%. Earth’s orbit around the Sun is elliptical, too. The angular diameter of the Sun varies by ±2% throughout the year. When the Moon happens to be the same size as or bigger than the Sun, total eclipses are possible. When the Moon is smaller, eclipses can be only annular or partial. On May 31, 2003, the Moon will be smaller than the Sun, and the maximum eclipse will be annular."
http://science.nasa.gov/headlines/y2003/30may_solareclipse.htm
Görebilen gözler için yeterince açık veriler. Bu alıntının en altında Annular (halka biçiminde) ve Total (tam) tutulmaların resmide var. animasyon değil ama idare edin:) Tam Chrona’yı hangisinde görüyoruz ?
Yine tamamen boş, MAA'nın deyiminle kof bir alıntı. Burada Ay'ın Dünya olan uzaklığının elips yörüngesi nedeniyle değiştiğinden ve dairesel (annular) Güneş tutulmalarından bahsediyor. Bu alıntıyı ne için yazısına aldığını anlamadım. Bu durum aslında benim Ay'ın şimdikine göre %5-10 küçük olsaydı ne olurdu sorumla ilgili birşey. Eğer Ay biraz daha küçük olsaydı tam tutulma olmayacak ve ilgili linkte görülebileceği gibi dairesel tutulma olacaktı. Böylece Dünya üzerindeki zeki canlılar yani insanlar Güneş'in koronasını şimdi olduğu gibi göremeyecekti. Bu Gonzalez'in argümanı yanlışlayıcı bir delildir aslında. Çünkü Gonzalez'in argümanı tam Güneş tutulması ile zeki canlıların bulunması arasında bir ilişki kurup bunun tasarımı gösterdiğini söylüyordu.
MAA'nın benim verdiğim grafiğin içeriğini anlamadığını da şu lafından anlıyoruz: "Animasyon değil ama idare edin:) Tam Chrona’yı hangisinde görüyoruz ?" Elbette tam tutulmada korona gözlenir. Benim verdiğim grafikteki durum Ay'ın şimdiki halinden daha büyük olması durumunu gösteriyor. MAA'nın verdiği linkteki dairesel tutulma ise eğer Ay şimdikinden küçük olsaydı tutulmalar nasıl gözükürdü sorusunun cevabıdır aslında. Yani Ay daha küçük olsaydı hiç tam tutulma olmayacaktı ve şimdiki dairesel tutulmalar gibi bir görünüm olacaktı ve korona gözlemi yeteri kadar iyi yapılamayacaktı. Ama Ay daha büyük olsaydı önceki yazımda vermiş olduğum grafikte de görülebileceği gibi tam tutulma olacaktı (yani Güneş tamamen Ay'ın arkasında kalacaktı) hem de korona gözlemi için daha verimli bir şekilde.
Yazının başında da; "A total eclipse can change your life.Partial eclipses, on the other hand, are just plain fun."
Denmiş. işte tamda Gonzalez’in başına gelen şey ama sizin belkide algı yapınızdan dolayı hiç bir zaman yaşayamayacağınız olay…
Doğrudur Gonzalez'in hayatını değiştirmiş ve kendisini büyük bir yanılgının içine sürüklemiş. Bunun gerekçelerini de hem önce yazımda hem de burada yeteri kadar açık bir şekilde anlattığımı düşünüyorum. Ben Gonzalez'in söylediği şeylerin çoğuna temelde katılıyorum. Benim asıl karşı çıktığım şey Gonzalez'in bazı gerçekleri yorumlaması ve gerçekler arası kurduğu bağlantıya dayalı olarak oluşturduğu argüman. Yoksa temel olarak bilimsel argümanlarına karşı çıkmıyorum. Bilimsel verilerin yorumlanması ve felsefi boyutlu çıkarımlarına karşı çıkıyorum. Zaten yazılarımı okuma zahmetine katlanmış biri bunları açıkça görecektir.
Diğerlerine kendinizce nasılsa bir kulp bulursunuz hatta NASA’ya bile bulursunuz. Sizden sadece ve sadece ISU E-maillerine cevap vermenizi diliyoruz…tabi yapabilirseniz…
Yukarda yaptığım açıklamalara bakarak NASA'dan veya diğer yerlerden yapılan alıntıların benim argümanlarımın aksini göstermek bir yana, MAA'nın argümanlarını desteklemediğini bile görebilirsiniz. E-posta konusuna yukarda kısaca değinerek olayın içinde olan iki kişinin bu konuyla ilgili açıklamalarının linkini vermiştim. Bunların üzerine bu konuyu daha da uzatmanın pek bir anlamı olduğunu sanmıyorum. Çünkü tenure reddi tamamen Gonzalez'in AT'yi destekliyor olması nedenine dayanıyor bile olsaydı --ki ilgili kişilerin açıklamalarıyla ilgili verdiğim linkleri incelerseniz öyle olmadığını görürsünüz-- burada asıl önemli olması gereken konu Gonzalez'in sunduğu argümanların doğru olup olmadığıdır. Benim açımdan asıl önemli olan "İmtiyazlı Gezegen" argümanının doğru olup olmadığıdır.